Zümrüd-ü Anka: Küller ve Gölgeler


Sevgili KHA okurlarım,

Bugün sizlerle paylaştığım bu yazı, yalnızca bir hikâye değil; bir kalbin ve iki ruhun yılların gölgesinde yeniden buluşmasının öyküsü…
Zümrüd‑ü Anka” serisinin ilk bölümünde, Ahmet ve Zeynep’in yılların hasreti, kırgınlıkları ve tarifsiz özlemleriyle karşılaşmasını göreceksiniz.

Bu hikâye, bir zamanlar suskun kalmış iki insanın, göz göze geldikleri o paha biçilemez anı anlatıyor. Bir bakış, bir nefes ve ellerin birleşmesi, geçmişin külleri arasından doğan bir yeniden başlamanın işareti…

Okurken durun, hissedin ve belki kendi hayatınızdan bir yansıma bulmaya çalışın. Çünkü aşk, sadece kelimelerde değil; sessizlikte, bakışlarda ve paylaşılan her nefeste yaşar.

Kalbinizle okuyun… ve izleyin, çünkü her satırda bir ömür gizli.

Sabahın ilk ışıkları, İzmir’in dar sokaklarında soluk bir altın rengiyle süzülüyordu.
Ahmet, taş kaldırımların üzerinden ağır adımlarla ilerlerken, kalbindeki her adım geçmişin gölgelerini biraz daha yaklaştırıyordu. Yılların yükü omuzlarını ezen bir sessizlik içinde yürüyordu.

Köşe başında, yıllardır görmediği Zeynep duruyordu. Göz göze geldiklerinde, zaman durdu.
Zeynep, Ahmet’i gördüğünde karşısında dağ kadar büyük bir his hissetti; kalbinin atışı hızlandı, nefesi kesildi. Yılların kırgınlıkları ve suskunlukları bir anda silindi; onun varlığı, çocukluk aşkının tüm ağırlığıyla ruhunu sarsıyordu.
Ahmet ise Zeynep’i görünce adeta kıtlendi; yılların özlemi, hasreti ve kaybolan zamanı tek bir anda yüklenmişti üzerine. Belki de evrende o andan daha değerli bir an yoktu.

Sessizlik, iki yüreğin birbirine çarpan ritmiyle doluydu.
Ahmet’in elleri titriyordu, gözleri dolmuştu; Zeynep’in bakışları hem kırgın hem de derin bir sevgiyle yanıyordu.
“Zeynep…” dedi Ahmet, sesi kırık ve boğuk. “Seni… görmek zorundaydım. Yıllar boyunca… her adımımda seni hatırladım.”

Zeynep derin bir nefes aldı, ellerini sıkıca kavuşturdu. “Ahmet… ben de… her an seni düşündüm. Ama sessizlik, korku… beni hep geri itti. Ama şimdi… şimdi buradasın.”

Bir an geldi ki, dünyadaki tüm zamanlar ve mekanlar kayboldu; sadece iki insan, geçmişin külleri ve gölgeleri arasında, evrenin en büyük aşkının ağırlığını omuzlarında hissediyordu.
Ahmet yavaşça bir adım attı, ellerini Zeynep’in ellerine uzattı. Zeynep tereddüt etti; sonra ellerini onun ellerine bıraktı.

Ve o an kelimelere gerek yoktu.
Göz göze gelmek, nefes nefese kalmak, yılların hasreti ve özlemi, sessizlikte paylaşılan bir ağırlık…
İkisi de biliyordu: bu, dünyada onlardan daha değerli bir an yoktu.

Yorum Gönder

0 Yorumlar